1980’lerde icat edilen “üç boyutlu yazıcı”nın tanınması için epey zaman gerekti.
1980 yılında Chuck HULL isimli bir mühendisin aklında yeni bir makina fikri vardı. Bu makina doğrudan üç boyutlu nesneler üretecekti.
Hull, o zamanlar UV lambaları üreten bir firmada çalışıyordu. Gündüzleri UV lamba imalatında çalışırken, gecelerini aklındaki bu yeni proje üzerinde çalışarak geçiriyordu. Yıllar süren deneme yanılma ve uğraşlardan sonra ilk 3D yazdırılmış obje olan çay kupasını, hanımına hediye olarak götürmeyi başardı. Henüz kendisi bilmiyordu ama 3D’nin babası olmuştu. Hull, “solid resim işleme tekniği” olarak anılan Stereolithography’i icat etmişti. 11 Mart 1986 yılında yayınlanan orijinal patentte ” Stereolithography Yöntemiyle Üç Boyutlu Objeler Üretebilen Aparat” yazıyordu.
Hull, uzun çalışmaları boyunca icadını insanlara anlatabilecek filmler çekti. Hull başarısını “Özellikle Detroit’ten müthiş güzellikte tepkiler aldık” şeklinde ifade edecekti. Daha sonra Amerikan otomobil endüstrisinin Japon’ların gerisinde kalmasıyla, Hull’a göre bu “gizli müthiş silah” unutuldu.
Fikrin Doğuşu
Eureka zamanı 1980’li yılların başında patlamıştı. Hull ultraviyole ışın ile reçine üreten ve mobilyaları kaplamak için kullanılan bir Güney Kaliforniya şirketi Ultra Violet Products’da çalışıyordu. Bir gün patronuna bir fikirle yaklaştı: Yüzlerce kat plastiği üst üste koymak ve onlara farklı şekil vermek için mor ötesi ışıktan yararlanmak istiyordu. Ancak istiflenmiş bir yığını gerçek üç boyutlu bir nesneye çevirebilmek için, hızlı bir makineye ihtiyacı vardı. Bir tasarım mühendisi olan Hull, yeni tasarımları test etmek için aylarca beklemek zorunda kaldığından, üretimi çok yavaş olan küçük plastik prototiplerden, ötürü hayal kırıklığına uğradı.
Sıvıdan Katıya Dönüşen Malzeme
Hull, mesai saatleri boyunca kendi rüyasını gerçekleştirmesine izin verilmedi, ancak ona küçük bir laboratuvar vermişlerdi. Bir yıl çabanın ardından mühendis, ultraviyole ışının fotopolimer denilen bir madde ile doldurulmuş bir kovayı aydınlattığı bir sistem geliştirdi. Bu malzeme türü sıvıdan (doğal halinden) ışığı aldığında katıya dönüşüyordu. Böylece şekil çizebilir ve nesne tamamlanıncaya kadar katmanlarla doldurmaya devam edebilirdi.
Farklı Alanlara Uygun Objeler
Yazıcının hangi şekli tamamlayacağını bilmek için Hull, kodu kendisi yazmak zorunda kaldı. Bu kısıtlama, başlangıçta yazıcının yalnızca çok basit şekiller oluşturabileceği anlamına geliyordu. Bununla birlikte, 1980’lerin ortalarında, makine zaten ticari bir ürün haline gelecek kadar gelişti. Amerikalı, 1986’da patentini aldı, aynı yıl ilk 3D yazıcı şirketi olan 3D Systems’ı kurdu. İlk baskı cihazının satışa hazır hale gelmesi için bir yıl daha beklemek zorunda kaldı.
Fazla ağır olan bu makineyi, şirket yöneticilerine göstermek için Hull, küçük videolar hazırladı.
Şirket, özellikle ilk yıllardan itibaren otomotiv endüstrisinde hoş karşılandı. General Motors ve Mercedes-Benz kısa süre sonra, tasarım süreçlerinde aylarca tasarruf sağlayan prototipleri oluşturmak ve test etmek için 3D Systems teknolojisini kullanmaya başladı.
Malzeme ve teknolojideki gelişme, fiyatın düşürülmesi (1.200 avrodan yazıcı alabilme) ile birlikte sonsuz olasılıkların üç boyutunda bir evren yarattı. 3D olarak basılabilen gıdalar oluşturuldu.
Kaliforniya Üniversitesi’ndeki bir grup bilim insanı bu makinelerle bütün bir ev yaratmaya çalışıyor. Planlar internetten indirilebilir, böylece her şey her yerde herkes tarafından oluşturulabilir.
3D teknolojisi, belirtildiği gibi; bugün artık hemen hemen her alanda kullanılabiliyor. Ancak bu alanların en çok ses getireni, elbette tıp olmuştur. Vücudumuzun tahrip olmuş veya yitirilmiş hemen hemen her parçasını 3D ile ikame edebilir durumda olmaya devam ediyoruz.
100 yeni patenti olan Hull, 2014’te 75 yaşındayken, Berlin’de Avrupa Patent Ofisi tarafından ödüle layık görüldü.