Kuantum mekaniği ve genel göreliliği kuantum çekim gücünü kapsayan bir teoriyle birleştirmeye çalışan teorik fizikçiler “zamanın problemi” olarak adlandırılan şeyle yüzleştiler.
Kuantum mekaniğinde zaman evrenseldir ve mutlaktır; parçacıklar arasındaki evrimleşen karışıklığı sürekli belirler. Fakat genel görelilikte (Albert Einstein’ın yer çekimi teorisi) zaman, göreli ve dinamiktir; x, y ve z yönleriyle dört boyutlu bir “uzay-zaman” yapısı ayrılmaz şekilde birleştirilen bir boyuttur. Yapı, madde ağırlığının altında eğrilir ve yakındaki şeylerin kendisine doğru düşmesine neden olur (yerçekimi olur) ve uzaktaki saatlere göre zamanın geçişini yavaşlatır. Örneğin; bir roketle atlarsanız ve yerden hız kazanmak için yerçekimi yerine yakıt kullanırsanız da zaman genişler. Böylece evde kalan birinden daha yaşlı sayılırsınız.
Kuantum mekaniğini ve genel göreliliği birleştirmek, mutlak ve göreceli zaman kavramlarına mutabakat sağlamayı gerektirir. Son zamanlarda, kuantum ağırlık konusunda umut verici bir araştırma patlaması, uzlaşmanın neye benzeyeceğini ve zamanın gerçek doğasını kavrayacak bir özet sağlamıştır.
Bükülmüş, kıvrık uzay-zaman ve içindeki madde, bir hologram, bir bilgisayar oyununun üç boyutlu ortamı, bir silikon çip üzerinde klasik bitlerle kodlandığı kadar, birbirine dolaşmış kubitlerin (bilgi kuantum bitleri) ağından ortaya çıkar. British Columbia Üniversitesi’nde Teorik Fizikçi Mark Van Raamsdonk, “Uzay zamanının bu temel kuantum sistemlerinin dolanma yapısının sadece geometrik bir gösterimi olduğunu şimdi anlıyoruz” dedi.
Amsterdam Üniversitesi’nden Erik Verlinde, yeni bir raporda, karanlık maddenin kuantum dolaşımından uzay zamanının, holografik ortaya çıkışından kaynaklanan bir yanılsama olduğunu savunuyor. Quantum Dergisi / Ivy Njiokiktjie
Araştırmacılar, “anti-de Sitter” (AdS) alanı olarak da bilinen balıkgözü uzay-zaman geometrisine sahip sanal evrenlerde, hologramın nasıl ortaya çıktıklarını gösteren matematik çalışması yaptılar. Bu çarpık dünyalarda, merkezden dışarı çıktıkça uzamsal artışlar daha kısa ve gittikçe kısalıyor. Sonunda, merkezden uzanan uzamsal boyut bir sınıra vurarak, küçülüyor. İç mekan zamanından veya “yığın” dan daha az uzaysal boyuta sahip olan bu sınırın varlığı, içerisinde hologramı projelendiren, dolaşmış kubitlerin modelleneceği katı bir aşamayı oluşturarak, hesaplamaya yardımcı olur. Harvard ve Brandeis üniversitelerinden Brian Swingle, “Toplu halde, zaman dramatik yollarla bükülmeye ve kıvrılmaya başlıyor” dedi.
Kubitlerin durumu evrensel saate göre gelişir ve bir bilgisayar kodunda basamakları oluşturur ve AdS alanının genelinde çarpık, göreceli bir zaman ortaya çıkar. Tek gerçek şu ki evren böyle değildir.
Burada, uzay-zaman alanı, mesafeye bakarken uzanan “De Sitter” geometrisine sahiptir. Alan, evren AdS alanındaki sınırdan çok farklı bir sıraya gelene kadar uzanır: Zamanın Sonu. Bu noktada, “ısı ölümü” olarak bilinen bir olayda, uzay-zaman daha çok artıp, her şeyin diğerlerinden ayrılmasına neden olacak, böylece aralarındaki hiçbir sinyalin tekrar geçemeyeceği söylenebilir. Bilinen zaman kavramı parçalanır. O andan sonra hiçbir şey olmaz.
Uzay-zaman balonuzun zamansız sınırında, kubitleri birbirine bağlayan (ve evrenin dinamik iç kısmını kodlayan) karışıklıklar muhtemelen sağlam kalacaktır, çünkü bu kuantum korelasyonları sinyallerin ileri geri gönderilmesini gerektirmez. Fakat kubitlerin durumu statik ve zamansız olmalı. Bu akıl yürütme dizgesi, bir şekilde, AdS alanının sınırındaki kubit’lerin ilave uzaysal boyuta sahip, bir iç mekana neden olduğu gibi, Sitter alanının zamana bağlı olmayan sınırındaki kubitle, zaman-dinamik zamana sahip bir evreni oluşturmalı. Araştırmacılar, bu hesaplamaların nasıl yapılacağını henüz bulamadılar. Swingle, “De Sitter alanında,” zamanın ortaya çıkışını nasıl anladığımız konusunda iyi bir fikrim yok “dedi.