Pierre Currie ve Marie Currie/Marie Currie Laboratuvarı

Marie ve Pierre Curie; bilim ve araştırma aşkıyla yolları kesişmiş, birbirleri için yaratılmış iki dahiydi. Evliliklerini yan yana çalışarak, çığır açan bilimsel keşifleri ve Nobel Ödülü’nü paylaşarak, geçirdiler.
Polonya’da doğan Maria Sklodowska, Rus işgali sırasında fakir bir Polonyalı aileden geliyordu. Akademik ve tıbbi alandan çalışmaları olan ailesi; Marie’nin zekasını erken farketmiş ve dönemin şartlarında, bir kadın olarak bu zekayla eğitim hayatında sıkıntılarla karşılaşacağını çoktan öngörmüşlerdi.

Hayatı, özellikle 9 yaşındayken annesi öldükten sonra, hep zorluklar içerisinde geçti. Marie’nin tüm kardeşleri zekiydi. Herbirine elinden geldiğince destek olan Marie; ablasının yükseköğrenimine katkıda bulundu. Kızkardeşini hayata hazırlamak için kendi bilim tutkusundan feragat etti.

Ailesinin şartları düzelince; dönemin en prestijli enstitüsü olan Sarbonne Üniversitesi‘ne kaydoldu. Yüksek dereceli mezuniyeti; okul tarafından bir bursla ödüllendirildi. Bu ödül; okulda başka bir bölümden de faydalanmasını sağlayacaktı. Fizik ve kimya alanında akademik başarısı; sadece eğitim ve iş hayatında değil; yaşamına dair de ona yeni kapılar açacaktı. Elektrik akımlarının tam ölçülmesi konusunda çalışmalar yapan Pierre Currie ile tanışması da; bu otuzlu yaşlarının ortalarına denk gelir.

Ortak arkadaşlarının davetiyle akademik çalışmalar üzerine sık sık biraraya gelen çift; daha sonra zihinsel birlikteliği duygusal bağla perçinlediler.

Laboratuvar Elbisesiyle Evli

Bir yıl içinde Pierre; Marie’ye pek çok kez evlenme teklif etti. Marie’nin planları bilimden yanaydı ve Polonya’ya işe geri dönmeyi düşünüyordu. Fakat; kadın olduğundan Kraków Üniversitesi tarafından reddedildi. Böylece Pierre’in de ısrarıyla Paris’te kalmaya devam etti.

26 Temmuz 1895’te Pierre ve Marie, Sceaux’da bir düğün töreni yaptı. Gelinlik yerine, Marie; koyu mavi bir elbiseyi tercih etti.

Marie: “Her gün giydiğim kıyafet dışında hiçbir elbisem yok. Bana bir tane verebilecek kadar kibar olacaksanız, lütfen pratik ve koyu renk bir kıyafet olmasına izin verin, böylece daha sonra laboratuvarda çalışmak için de giyebilirim.”

Çalışmalarını artık Currie soyadıyla sürdüren Marie’nin 1897’de kızı Irene doğana kadar, en büyük yardımcısı kocası Pierre olmuştur.

Nobel Ödülü Alan İlk Kadın

1898 yılında bir yandan mütevazi hayatlarında kızlarını büyütürken; bir yandan da bilimsel keşiflere devam ediyorlardı. Marie Currie’nin anavatanının isminin verildiği “Uranyumun Radyoaktif Bozunması Sırasında Ortaya Çıkan Polonyum”u ve “Radyum”u bulduklarını duyurdular.

1903’te çift; radyasyonla ilgili ortak araştırmaları için Henri Becquerel ile birlikte, fizik alanında Nobel Ödülü kazandı. İlk başta, Marie adaylığa dahil edilmedi. Fakat Pierre öğrendiğinde kurumdan şikayetçi oldu ve Marie’nin isminin de adaylığa eklenmesini sağladı. Böylece Marie; Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu. 1904 yılında sürekli radyasyona maruz kalan çift, rahatsızlanmaya başladılar. İkinci kızları Eve’nin doğumu bu zor sürece denk gelmiştir.

19 Nisan 1906’da Pierre; bir at arabası kazası sonucu yaşamını yitirdi. Marie ne kadar üzülse de onu; mümkün olduğu kadar onurlandırmaya kararlıydı.

Marie Currie çalışmalarına hızlı devam ederek; ölen eşinin anısına dünya standartlarında bir laboratuvar kurdu ve Sorbonne’da ilk kadın profesör ünvanını kazandı.

Aşktan Doğan Bilim

Pierre ve Marrie Currie çifti; pek çok alanda kendisine hayran bırakacak bir birlikteliğe sahipti. Tavanı akan, soğuk, ahşap bir evin içinde; sağlıklarını ortaya koyarak, birlikte dünyayı keşfetmenin hazzını yaşadılar. Az’la yetinip, çok üretmenin eşsiz örneklerindendir.

Dünyayı sorgulayıp; elementlerin varlığını kanıtladılar:
-“Diğer unsurlar da radyoaktif midir?”
-“Sadece radyoaktif olan uranyumun kendisi mi, yoksa radyoaktiviteye neden olan diğer iz elementleri olabilir mi?”
Bu sorulara ancak; çok geç elde ettikleri laboratuvara kavuştuklarında cevap bulabildiler.

Birlikte keşfettikleri uranyum,radyum,aktünyum ve daha diğer bilimsel keşiflerin; dünya çapında yararı duyulunca, patentini almak isteyen pek çok şirket oldu. Bu Currie ailesi için hem maddi sıkıntılardan kurtulmak, hem de hedeflerindeki bilimsel imkanlara sahip olmak için bir fırsat demekti. Ancak; onlar Dünya’ya dair değerlerin tek elden yönetilmesine, razı olmadılar: Onlar için Dünya’ya ait değerler, sadece insanlığın yararınaydı.

Elementlerin etkilerini bizzat kendi üzerlerinde deneyen Currie’ler insanlık için bir nevi kobay oldular. Tüm keşiflerini aşkla yaptılar. Elementlerin tepkilerini, ışımalarını; yıldızları izler gibi el ele izlediler. Bu yüzden keşif; bir ürün değil, bir değer’di.

1934 yılında aşırı radyasyona maruz kalmaktan yaşamını yitiren Marrie Currie; tıp dünyasında “bilim için ölen kadın” olarak anılır.

Bilim, aşk ve özverinin birlikteliğinden doğan bu çalışmalar; yıllarca tüm bilim insanlarına ilham vermiştir.
Kanser tedavisine faydalı olan, tümörü yok eden ve kanser hücrelerinin büyümelerini engelleyen bu keşifler; günümüzde tıp sektöründe yaygın olarak kullanılıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

Cumhuriyet Dönemi’nden Günümüze Türk Bilim İnsanları

Kurtuluş Savaşı sonrası ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte; sadece yetersiz bir üniversite…

Mikroçiplerle Kansere Çözüm Bulan Prof. Dr. Mehmet Toner

Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Eğitim Hastanesi Cerrahi Profesörü, Massachusetts General…

DR. MURAT DİGİÇAYLIOĞLU

Ülkemizin sayılı dehalarından olan DR. Murat DİGİÇAYLIOĞLU, 1963 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk…

Irene Joliot-Curie

Marie Curie ve Pierre Curie’ nin kızı olan Irene Joliot, 12 Eylül…