Yaklaşık sekiz yüz yıl önce, Endonezya’daki Java ve Sumatra adalarının kıyısındaki Java Denizi’nde bir gemi battı. Geminin nereye gittiğini veya nereden geldiğini söyleyen yazılı bir kayıt yoktur. Araştırmacıların elde ettiği tek ipucu sadece, 1980’lerde deniz tabanında keşfedilen geminin ve yükünün parçalanmış yapısıdır. Enkazın 1990’larda çıkarılmasından bu yana araştırmacılar; Java Deniz Gemisi’nin parçası olduğu dünyayı bir araya getirdiler. Archaeological Science Dergisi‘ndeki yeni bir çalışmada belirttikleri gibi, arkeologlar; geminin seramik yükünün aslen nereden geldiğini öğrenmenin yeni bir yolunu buldular: Bir X-ray Tabancası…
Field Museum, bu çalışmada incelenen gemi enkazından çıkan 60 seramik parçası da dahil olmak üzere enkazdan geri kazanılan yaklaşık 7.500 parçaya ev sahipliği yapmaktadır. Bu 60 seramik parça; ‘qingbai’ adı verilen mavimsi beyaz bir sır ile kaplanmış porselen kase ve kutulardan oluşur. Bilim insanları; seramiklerin üsluplarına dayanarak, onun güneydoğu Çin’den geldiğini biliyorlardı. Ancak sadece bir stilin, bir parçanın kökenini belirlemesi yeterli değildi. Çünkü çoğu; fırın seramiklerine benzer görünümlü parçalar üretiyordu. Seramiklerin kimyasal makyajlarını enkazdan ve Çin’deki farklı fırın alanlarından karşılaştırarak, araştırmacılar; seramiklerin nerede yapıldığını daha kesin olarak belirleyebildiler.

Farklı bölgelerden gelen seramikler, o bölgede bulunan kildeki elementlerde veya killerini karıştırmak için kullanılan çömleklerde bulunan tarifelerdeki farklılıklar nedeniyle, farklı kimyasal bileşimlere sahiptir. Batıktan çıkan bir çömlek parçası, bir arkeolojik alanda bulunan çömlekle eşleşirse; çömleklerin oradan çıkması oldukça tutarlı bir tahmindir.
Xu: “Her fırın sahası, kendi malzemelerini kil için kullanıyor. Bu her numunenin parmak izini benzersiz yapan şeydir. Örneğin parmak izi, fırın bölgesindeki parmak iziyle eşleşirse, numunenin geldiği yeri belirlemek çok yüksek bir olasılıktır. Bu noktada X-ray devreye girmiş oluyor.”
Field Museum’da Araştırmacı Lisa Niziolek: “Taşınabilir bir X-ray floresan dedektörü kullandık. Bu ışın tabancasına çok benziyor. Kompozisyon analizinin arkasındaki bilim karmaşıktır, ancak biz onu parçalara ayırıyoruz. Böylece X-ışınlarını kolayca ilgilendiğimiz bir malzemeye çekebiliyoruz. Malzemenin atomlarını uyarıyor, enerji uçuyor ve bu enerjiyi ölçebiliyoruz. Her elementin geri dönen farklı enerji imzaları da görmüş oluyoruz.”
Gemideki yükün kesin kökenlerini bilmek; ticaret ağlarının boyutunu ve karmaşıklığını ortaya koymaktadır. Kısacası çalışmadaki seramiklerin; geminin battığı yerden, New York ve Las Vegas arasındaki mesafeden yaklaşık 2.000 mil uzakta yaratılmış olduğu anlaşılıyor.

Field Museum MacArthur Antropoloji Küratörü Gary Feinman: “Ortaya çıkan anahtar, gemi enkazının 12. ve 13. yüzyıllarda büyük ticaret ağları olduğunu söylüyor. Geniş ticaret ağlarını Magellan ve Marco Polo gibi Avrupalılarla ilişkilendirmemiz öğretildi, ancak Avrupalılar Asya’dan Afrika’ya giden bu ağın büyük bir parçası değildi. Küreselleşme sadece yeni bir fenomen değil, sadece Avrupa merkezli modern kapitalizme bağlı değil; antik dünya birçok insanın düşündüğünden daha fazla birbirine bağlıydı. ”
Niziolek: “İnsanlar genellikle gemi enkazlarını zaman kapsülleri olarak adlandırıyorlar, ancak Java Deniz Enkazı bundan çok daha fazlası… Bir zaman kapsülü; zaman içinde donmuş bir anı temsil eder, ancak bu sonuçların, geniş ve değişen sosyoekonomik ağları ortaya koyma şeklini göz ardı ediyor.”
Feinman: “Neredeyse güzel, sınırlı bir zaman kapsülünün tam tersi, daha çok geniş bir ufka açılan ve bu malzemenin batmadan önce bu gemiye nasıl geldiğini söyleyen bir pencere gibi…”